Söyleşiler

Medresenin Hakikatine Yolculuk

Medrese nedir? Medresede ne yapılır? Medresenin tarihteki yeri ve öneminden bahseder misiniz?

Medrese nedir sorusu çok kompleks bir soru olup üzerinde uzunca konuşulabilir. Ama kısa ve öz bir şekilde bir tarif ortaya koymak istersek şöyle diyebiliriz:

Medrese, keme (sayıca çokluk, nicelik) değil keyfe (nitelik) yoğunlaşan, beşi bir okumak yerine biri beş okuyup sentezleyen hatta okuduğu o “bir”in etrafında belli başlı bir kültür teşekkül etmesini sağlayan, maddeyi ma’nayla bağlayıp bilgiyi sahih yorumlara kavuşturan, rivayetin dirayetini üstlenen kurucu, koruyucu ve eşsiz
bir zevk melekesini meydâna getirip kıvamına sokan ve daha meziyetlerini saymakla bitiremeyeceğimiz eşsiz bir eğitim kurumudur.

Medresede ne yapılır?

Burada öncelikle şöyle bir girizgâha yol açmak istiyorum; âlimlerimiz bir meselenin tarifini yaptıkları vakit bazen tarifleri açıklayacakları meselenin konusuna göre ele alır ve tarifi bu boyuttan yaparlar.
Biz de biraz evvel “medrese nedir” sorusunun cevabında bu yöntemi izledik. Ancak yapmış olduğumuz tarif üzerine konuşulacak o kadar çok mevzu var ki burada da onları paylaşmayı bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Bu sorunun cevabına biraz daha alışılagelmişten farklı bir şekilde cevap vereyim; medreseler aslî hüviyeti itibariyle sadece kitâbî dinamiklerin işlendiği yerler olmaktan daha çok insânî dinamiklerin işlendiği yerlerdir. Yani medrese kitaptan önce, adam yazmaya bakar. İnsan hayatına dokunacak onu tanzim edecek sistematikleri bağrına basar.
Medresenin tarihteki yerine gelecek olursak medrese Ashab-ı Suffa’dan bu yana uzanan köklü bir müessese olması hasebiyle müslümanların geçmişten bu yana daha küçüklükten itibaren adaletli bir şekilde herkesin yetilerine göre yetiştirildiği bir kurum olmuştur. Medreseler, ilk dönemden itibaren Karahanlı hükümdarı Tamgaç Han İbrahim’e (v. 460/1068) kadar olan süreçte cami bünyesinde varlık gösteren kurumlardı. Tamgaç Han İbrahim, kurduğu medreselere yeni bir hüviyet kazandırmış, öğrenci ve hocalara maaş tayin etmiştir. Medresenin vakfiyesinde, hademesinden medresenin müdürüne kadar bütün detaylar tek tek kayda alınmıştır. Bu silsileyi, Nizamülmülk (v. 485/1092) Medreseleri, Âzamiyye Külliyesi ve daha birçok medrese devam ettirdi. Son dönemlerde Suriye’de meşhur olan
Kiltâviyye ve Şa‘baniyye Medreseleri, bu silsilenin devamı niteliğindedir. En son Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî Külliyesi silsilenin son hülyasıdır.

Medresede okumak kişiye ne kazandırır? Medrese sadece hoca mı yetiştirir?

Aslında medresenin kazanımları kişiye göre esneklik gösterir. Biz bu kazanımları ana hatlarıyla ele alalım ki istifadesi daha geniş olsun.

Medrese, evvela insânî ilişkilerin en önemlisi olan karşısındaki kişiye saygı göstermeyi insana öğretir. Edebi, ilmin yarısı olarak vasıflayarak edebi olmayanın ilminin de faydasız olacağını açıkça ifade eder. Edep hususunda düşülecek en ufak kusurlar dahi medrese eğitiminde büyük problemler olarak kabul edilmektedir. Yani sahip olduğu aslî hüviyetini kaybetmemiş bir medreseden mezun olan molla/mücâz’ın insânî ilişkilerde problemli olması pek mümkün değildir. Kişinin kazanım ve donanımları, hayatına olumlu yönden şekil vermediği müddetçe medrese ehli tarafında hiçbir şekilde itibara alınmaz. Aslında burada medreselerdeki ilim mefhumu da çok önemli rol oynamaktadır. Nitekim medrese ehline göre ilim, kişinin zihninde oluşan özümsenmiş ve sentezlenmiş malumatların dizmiş olduğu örüntüsel bir bağdır. Yani ilmî meseleler yumağı olarak değil de ana kâide ve hatların kavranıp, çokça mütalaa ve örüntüleme sonucu ortaya çıkan kuvvetli bir ünsiyet ve ilmi ağyarından ayırıp aîdiyyet hususlarında problem yaşamayan bir mekanizma kurup onu işletmektir. Bu hususta “hâlet” ve “meleke” kavramlarının iyice araştırılıp kavranmasında devrim niteliğinde tezahür edecek bir fayda görüyorum çünkü tanımlamazsak tanımlanıyoruz…
Medrese, sadece hoca yetiştirmez. Medrese âlim, ârif ve hakîm zatlar yetiştirir ve topluma kazandırır. Nitekim yalnızca âlim olmak, nitelikli bir birey olmak için yeterli değildir.

İrfansız ilim felakettir, afettir!
İlim ve irfan birbirini tamamlayan iki kanat gibidir. Ancak bu kanatların uçma eylemini gerçekleştirmesi için onlara yön verecek olan akıl/hikmet gerekir. İşte böylesi bir donanıma sahip bireylerin yetiştiği yerdir medrese…

Medrese eğitimi ile ilahiyat eğitimi arasındaki ve icazet ile diploma arasındaki fark nedir?

Şimdi gelelim toplum olarak en iyi yaptığımız işe…
Topa tutmak.

Kendim senelerce hem medrese hem de üniversite atmosferini bol bol yaşayan birisi olarak şunu söyleyebilirim ki medrese ehli genellikle üniversite ehlini hakîr görüyor ve üniversite ehli de medrese ehlini belli başlı meselelerde kendini kaybetmiş amaçsız ve çapsız görüyor. Her ne kadar son dönemlerde bu algı yavaş yavaş yıkılıyor olsa dahi bazıları ısrarla bu tavrını hala sürdürmektedir. Neyse Allah Müsteân’dır, böyle meseleler zaten fazlasıyla enerjimizi harcamakta…
Benim ve çevremdeki güvenilir âdil ilim ehlinin ortak görüşü olarak şunları söyleyebilirim:
Son dönemde medreselerin literatür konusunda çok eksiği var. Bunun aslî sebebi, yaşadığı son dönem serencamıdır. Ancak İlâhiyat Fakülteleri bu konuda gayet başarılı bir çalışma sergilemekte. Evet yanlış duymadınız yeri geldiğinde öz eleştirimizi en içten şekilde yerine getirmeliyiz. Üniversitelere gelince, onlar ise klasik eğitimi -genellikle- atlatıp biraz da işin teknik boyutunda boğuluyorlar. Hâlbuki dini eğitimin en önemli kısmını ruhânî boyut teşkil eder, etmelidir.
Şu zamanda kendisinden en çok verim alınan hocalar, medrese eğitiminden geçmiş akademisyenlerdir.
İcazetle diploma arasındaki fark ise; icazet, Efendimiz’e (sallallahu aleyhi vesellem) ulaşan kesintisiz bir ilmî şehadet silsilesi olup “isnad dindendir” sözünün tezâhürü ve ilmî emanetin nişanesidir. İcazette ancak ehil hocaların onayı ve şahitliğiyle ilmî emanetin teslim edilmesi söz konusudur. Bir öğrencide aranan şartlar mevcut değil ise ona kesinlikle ilmî icazet verilmez. Öte yandan çağdaş eğitimde verilen diplomada ise eğitmenin öğrenciyi tanıyor olması, onun bu emaneti gerçekten taşıyabileceği hususundaki onayı söz konusu bile değildir. Belirlenmiş olan kriterlerden geçmiş olması yeterlidir. İcazet ancak tam bir liyakat ve belli zorlukların üstünden gelinmekle elde edilir. Diplomada ise tam bir liyakat değil, belli bir puanın elde edilmesi yeterlidir.

Medreselere karşı oluşmuş önyargıların sebebi nedir?

Bu konuda zannımca iki esâsî sebep vardır:
Birinci sebep: İlmî yetersizlik.
İkinci sebep: Modernist akımların medrese ve ehline atmış olduğu iftiralardır.

Günümüzde medrese geleneğini devam ettiren Seyyid Abdulhakim El-Hüseynî Külliyesinden ve içindeki medrese müfredatından biraz bahseder misiniz?

Seyyid Abdülhakim el-Hüseynî Külliyesi, asrın projesi olarak nitelendirilen ve Allah’ın izniyle birçok hayrın başlangıcı olacak bir projedir. Yeni İmam Gazaliler
ve İmam Kuşeyrîlerin habercisidir.
Külliyenin müfredat ve sistemi ise klasik usulde sarf, nahiv, mantık, belağat, vaz’, âdâbu’l-bahs ve’l-münazara, fıkıh, hadis, tasavvuf gibi ilimleri okuturken
aynı zamanda akademik yönden de gelişme kaydedilmesi için çağımızın en büyük imkanları olan teknolojik imkânlar ve daha niceleri talebelerin önüne
koyulmaktadır. Öğrenciler, okudukları ilimle araştırmalar yapabilecekleri toplantı ve sempozyumlar düzenlenmekte, sanal kütüphaneler gibi imkânlar sunulmaktadır.
Rabbim bu güzel nimeti insanımıza kazandıranlardan razı olsun. Onların bereketini cihanşümul eylesin.

Hocam bu arada siz de bir akademi açtınız, burada ilmi sohbetler ve medrese dersleri vermeye başlanıldı sanırsam biraz bahseder misiniz?

Ehl-i Sünnet Akademisi…
Hayallerimi süsleyen, rüyalarımın en tatlı anlarını şekillendiren Ehl-i Sünnet Akademisi.
Toplum olarak çok kötü günlerden geçiyoruz. Fıkhî, akidevî ve ahlakî yozlaşma ve saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Özellikle genç nesli hedef alan bu pervasızca
akınlara “dur” diyebilmek içine bir şeyler yapmak lazımdı. Nitekim süslenen çürük ipliklere sahte hülyalar dizen bu düzen, her geçen gün bir çocuğumuzu bizden alıp farklı bir kimliğe bürüyor. O çocuklar bizim çocuklarımız. Hepsinin adı Ahmet, Mehmet ve Ayşe… Onlara sahip çıkmak için bir yerlerden başlamak gerekiyordu. Ancak atılacak adım, faydalı ve etkili olmalıydı. Kendini savunan olmaktan çıkıp etkileyen olmalıydık.

Bu ve benzeri sebeplerden ötürü, çalışmalar yapıp kardeşlerimizin elinden tutacak bir kuruluş açtık. Ehl-i Sünnet Akademisi adıyla bir dernek ve Esamer adıyla da bir yayınevi kurduk. Bu dernek çatısı altında derslerimizi nizamına uygun bir şekilde işleyecek ve dinimize karşı yapılan fikrî saldırılara karşı mücadele edeceğiz.
İslam dini Hz. Âdem’den [aleyhisselâm], Hz. Muhammed [sallallahu aleyhi vesellem] efendimize kadar gelen yegane/tek dindir. Hiçbir zaman başka bir inanca alternatif değildir. Yeryüzünde var olan ve yok olmuş bütün inançlar, İslam dinine karşı alternatif olarak getirilmiş beşerî kanunlardır. Hiçbir zaman başarılı olamadılar ve olmayacaklar! Bu sebeple dinimize sahip çıkmak, onu her türlü saldırıya karşı müdafaa etmek bir ilim ehli olarak bizim aslî görevlerimizdendir. Bu bilinçteyiz ve bu ağırlığı her daim omuzlarımızda hissederiz.
Çalışmalarımız, yazılı ve sözlü olarak iki çeşittir. Yazılı/kitâbî çalışmalarımızın başında Kur’ân-ı Kerîm meâli gelmektedir. Adını İyâu’l-Meâl koyduğumuz bu çalışmamızı yakın zamanda basmayı planlıyoruz. Doğudaki birçok medreseye gidip alanlarında mütehassis olan seydalara ve bu konuda yetkin akademisyen hocalarımıza çalışmamızı sunduk. Hepsinden de olumlu geri dönüşler aldık. Allah Teâlâ nasip buyurursa yakın zamanda bu güzel çalışmayı milletimizin istifadesine sunacağız. İhyâu’l-Meâl konusu çok teferruatlı olduğundan ötürü onu daha ileriki zamanlarda detaylı olarak ele almak daha faydalı olacaktır.

Meâlimizin çalışmaları henüz devam ederken, 21 Soruda Deizm adlı eserimiz Esamer Yayınevi’mizde kisve-i taba büründü. Ayrıca biten ve hala devam eden
birçok çalışmamız var.

Sözlü olarak da online ve yüz yüze olmak üzere akâid, mantık, fıkıh gibi klasik kitaplarımızdan dersler verilmektedir. Medrese eğitimine uygun klasik eserleri okuttuğumuz Ehl-i Sünnet Akademisi’nden istifade etmeleri için kardeşlerimizi bekliyoruz. Bizim derslerimiz tamamen halka yönelik derslerdir. İhtisas seviyesindeki
derslerimizi husûsî olarak işliyoruz. Bana bu söyleşide Ehl-i Sünnet Akademisi’ni tanıtma imkânı verdiği için Emrah Topçu kardeşimize ve bilhassa Dihâne Dergisi çalışanlarına çok teşekkür ediyorum…

Başa dön tuşu